Cem Yılmaz: ''Gülse Birsel gitmiyorsa ben niye gideyim!''
Geçen yıl Bant Mag'daki söyleşinde, babanın seni 1979'da götürdüğü Devekuşu Kabare'nin 'İnsanlığın Lüzumu Yok' oyununda güldürmeye dair ilk saptamalarının başladığını belirtmiştin.
Evet, çok genç yaşlarda hissetmiştim mizah üretenlerle güldürenler arasında çok keskin bir fark olduğunu.
Senin sahnedekilerden temel bir farkın var sanki. Meselenin her cephesinde yer aldın; oyuncu, senarist, yönetmen ama aynı zamanda çizgi dünyasından, mizah dergilerinden geliyorsun.
Bizde benden önce böyle bir adam vardır aslında; 'rahmetli' Altan Erbulak. Altan abi çok egzantrik, çok enteresan bir figürdü.
Evet ama senin öncün Sadri Alışık...
Aslına bakarsan oyunculukla ilgili çok yıllar sonra bir arzum ortaya çıktı benim. Gençliğimde etrafımda oyuncu olma arzusunda bulunan çok dostum vardı, "Ben liseden sonra konservatuvara gideceğim ya da ortaokuldan sonra konservatuvara gideceğim" diyorlardı hep. Benim ise hiç öyle bir duygum yoktu, ben başka şeye takılıyordum. "Bunlar nasıl yapılıyor ya? Bu birinin ya da bir grubun paylaştığı bakış açısı. Bu bakış açısıyla ürün nasıl ortaya konuluyor? Bu bakış açısı ne kadar doğru bir yerde duruyor?" Bunlara bakıyordum, o zaman işin ticari kısmına falan da kafamız basmıyordu. Bizim o dönem çok büyük duygularla izlediğimiz filmler belki ticari duygularla yapılıyordu ama biz en fazla devam filmlerinde az biraz böyle bir şey hissediyorduk. Ama o zaman duygu olarak asıl odaklandığım şey "Burada bir fikir var, bu fikri nasıl verebilirim?"di. Bende her çocuk gibi canlandırılan bir karakteri taklit etmek de o kadar yoğun değildi; bir-iki tane Sadri Alışık, Şener Şen karakterleri, onlar çok ilgimi çekiyordu, Devekuşu Kabare falan... Ama dediğim gibi bütün bunları tasarlayanlar benim için daha önemliydi. "İzlediklerimizi bu insanlar mı yoksa başkaları mı tasarlıyor?" diye düşünürken yazarla kamera arkasının falan daha bir ilgimi çektiğini hatırlıyorum.
Son Güncellenme: 2015.11.16 09:27
Kategori: Magazin
Öne Çıkan Galeriler
